27 Mayıs 2012 Pazar

Tek doz Süreya



Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Cemal Süreya

Üvercinka










Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
                                                              kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
                           Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
                           Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
                           Afrika dahil

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse 

                                                  değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna

                                                            diziyorlar
Bütün kara parçalarında
                            Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
                           Afrika hariç değil
 

25 Mayıs 2012 Cuma

Benvenuto



Sonunda Galatasaray gibi büyük bir kulüp ve camianın formasını giyeceğim için çok mutluyum. Geçen seneden beri ısrarla benim transferim için uğraşan idari kadroya ve bu transferin gerçekleşmesine olanak sağlayan şube başkanımıza çok teşekkür ediyorum. Ben de bana duyulan bu güveni boş çıkarmamak için elimden geleni yapacağım, bundan emin olabilirsiniz. Umarım birlikte güzel zaferler kazanacağız. Leo bana kulübün ortamının ve organizasyonunun ne kadar mükemmel olduğunu defalarca anlattığı için ilk defa boy göstereceğim Türkiye’ye kafaca çok rahat ve hazır geliyorum. Taraftarlarımızla birlikte güzel günler yaşamayı arzuluyorum.

Simona Gioli

Benvenuto (hoşgeldin) Simona Gioli

+2 " Kazanacak çok kupa var seninle "



Calderon,Neriman,Gioli..

Hedefler büyük, idealler zaten büyük.

Kaptan 2 yıl daha bizimle.

Kazanacak çok kupa var seninle !

22 Mayıs 2012 Salı

Sizin Öteki Adınız "GURUR"



" Onlara karşı koyamayacağı bir savunma yapacağız! "

Hikaye böyle başladı.Çeyrek final serisinde Beşiktaş'ı 3-0 ile geçen Galatasaray yarı finale adını yazdırıyordu.Yarı finaldeki Banvit serisinde ise Koç Mahmuti'nin yukarıdaki sözü Galatasaray Basketbol tarihine "gurur dolu" bir sayfa açıyordu.

1-1 ile dönülen Bandırma'dan saha avantajı kapılarak seri Abdi İpekçi'ye taşınmıştı. Serinin 3.maçında Galatasaray müthiş savaşıp seriyi 2-1'e getiriyordu. Biz onlarla çoktan gurur duymuştuk bile.

2-1 olan serinin son maçında Galatasaray rakibe "karşı koyamayacağı bir savunma" yapıyordu. Galatasaray basketbol tribünü en efsane maçlarından birini çıkarıyordu. İpekçi artık cehennem olmaya başlamıştı.

3-1 ile geçilen Banvit serisinden sonra rakip Efes'i saf dışı bırakan Fenerbahçe'ydi. Saha avantajı dolayısıyla ilk iki maçı Sinan Erdem'de oynayan ve kaybeden Galatasaray seriyi 2-0'la İpekçi'ye taşıyordu. İpekçi'deki ilk maçta biz farkında olmadan gelecek sezonun mottosu yaratılıyordu: " Son topa kadar savaş! "

Futbol takımının tarihin en kötü sezonlarından birini yaşaması taraftarı dar bütçeli ama büyük yürekli bu takıma iyice bağlamıştı. 2-1'e getirilen serinin 4.maçı yine İpekçi'deydi. Fenerbahçe adına buradan çıkarılan bir galibiyet son maçta Sinan Erdem'de şampiyonluk kutlamak demekti. Kısıtlı rotasyonlu takım 4.maçta yeniliyor ve rakibine kendi evinde şampiyonluk kutlama fırsatı veriyordu.

Saha avantajını koruyan ve deplasmandan aldığı bir galibiyetle kupanın bir ucundan tutan Fenerbahçe, Sinan Erdem'de şampiyonluk kutlamalarına başlamıştı. Tutku-Andric oyunlarına çare bulamayan Spahija'yı Shipp'in son saniye basketi yıkıyordu. Kutlama yarıda kalmıştı.

Serinin son maçında Fenerbahçe'de Avrupa basketboluna son 10 yılda damga vurmuş Jasikevicius sazı eline alıyor ve kritik anlarda tecrübe farkı ön plana çıkıyordu. Seriyi kaybeden Galatasaray, kendi evinde ezeli rakibine şampiyonluk kutlatıyordu.

Ve maç sonu en üstteki efsane kare ortaya çıktı. Binlerce sayfanın anlatamadığı gururu tek bir kare anlatıyordu. Kupa kimsenin umrunda değildi.Bir bakır parçası onların verdiği emek,mücadele,hırsın yanında çok sönük kalırdı.

TBL finali Eurolague ön elemesini getirdi. Litvanya'da PAOK maçıyla başlayan ön elemelerde finalde ev sahibi Rytas'a "karşı koyamayacakları bir savunma" yapılıyordu. Aynı anda futbol takımının Ankaragücü maçına giden taraftarlar 19 Mayıs Stadı'nı "Mahmuti" diye inletiyorlardı.

Ligin ilk haftalarında rakipler Banvit,Karşıyaka,Efes gibi ligin kaliteli takımlarıydı.Hafta aralarındaki Euroleague maçları da göz önünde bulundurulduğunda çok zorlu bir periyot söz konusuydu.

Sezona fikstür azizliğine müthiş bir başlangıç yapan takım maçın her anında "takım" bilincini bizlere hissettiriyordu. Sezona erken başlamanın da etkisiyle zaman zaman ivme kaybediliyor ve ligde Efes,Fenerbahçe ve Beşiktaş maçları kaybediliyordu.

Eurolague'de ise tecrübe farkı büyük takımlara karşı sıkıntı yaşatıyor ancak kazanılması gereken maçlar kazanılıyordu. Kendi ayarımızda olan Kazan'a ise Domercant'ın son saniye üçlüğüyle boyun eğiyorduk.

Euroleague'de taraftar-takım yani "aile" bağlamı açısından dönüm noktası olan Barcelona maçında ilk yarı fark yiyen takım ikinci yarı rakibinin üstüne kabus gibi çöküyordu. Sanki o gün için söylenmişti "Taraftarınla savaş!"

Union ve Prokom galibiyetleri gruptan çıkmak için yetiyordu. Prokom karşısında çok zorlanan takım taraftarının da desteğiyle uyanıyor, Jamon Gordon'ın son saniye üçlüğüyle maçı uzatmalara taşıyordu. Uzatmalarda Prokom'u deviren Galatasaray Union'u da kolay geçiyordu. Kazan deplasmanında çıkılan olası grup üçüncülüğü maçı kaybediliyor ve grup 4.sırada tamamlanıyordu.

İkinci grupta rakipler CSKA,Olympiakos ve Efes'ti. Tarihin en güçlü kadrolarından birini kurmuş CSKA için ikincilik başarısızlık demekti. Efes ise Final Four İstanbul için büyük bütçe harcamış yerli yıldızlarının Vujacic,Savanovic gibi yabancı yıldızları da eklemişti. Galatasaray'dan sonra grubun en zayıf halkası olarak görülen takım ise daha sonra şampiyon olacak olan Olympiakos'tu.

Sinan Erdem'deki ilk maçta alan savunmasına Savanovic ve Vujacic cezayı kesiyordu. Taraftarının müthiş desteğine rağmen maçı kaybeden Galatasaray ayakta alkışlanıyordu. Maç sonrası yapılan yorumlarda ise Galatasaray için ortak görüş bir galibiyetin büyük başarı olacağı yönündeydi.

Maç sonrası bir türlü verim alınamayan Songaila ile yollar ayrılmıştı.

İkinci maçta Olympiakos, Sloukas'ın son saniye mucize basketiyle maça tutunuyor ancak Galatasaray bu son saniye basketine müthiş bir ters reaksiyon gösterip maçı kazanıyordu.Galatasaray taraftarıyla savaşmıştı. Zorlu CSKA deplasmanında  kaybedilen maça rağmen oynanan oyun İpekçi'deki maç için herkese "acaba" dedirtmişti.

İpekçi'deki CSKA maçında sahaya tribünden balyozlar iniyor ve bu dar bütçeli büyük yürekli takım yıldızlar topluluğu CSKA'ya ilk mağlubiyetini tattırıyordu. Onlarla gurur duyuyorduk.

İç sahadaki Efes maçında rövanş alınmış "bir galibiyet alsa büyük başarı" denilen takım iç sahada yenilmemiş,şampiyon Olympiakos'a ise son maçta elenmişti.

"Taraftarınla Savaş" en fazla bu takıma yakışıyordu. Galatasaray Basketbolu bir Peri Masalı Hikayesi bu hikayenin yazarı ise Mahmuti'ydi.

Euroleague'den elendikten sonra Efes deplasmanından rahat bir galibiyetle dönülüyordu. Daha sonra ise Fenerbahçe'ye karşı müthiş bir savunmayla Beşiktaş'a karşı ise müthiş bir hucum performansıyla ilk maçların cevabı veriliyordu.

Normal sezonu alnının akıyla lider bitiren Galatasaray çeyrek finalde Tofaş'ı rahat geçti.Yarı finalde ise Fenerbahçe'yi rahat geçen Beşiktaş'la eşleşti. Galatasaray istese normal sezonu lider bitirmeyip kendiyle birlikte ligin en iyi takımı olan Beşiktaş'la eşleşmeyebilirdi. Ancak geçen sezon Mahmuti'ye Olin maçı için küfür edenler nedense bunu görmezden geldiler.

Geçen sezonun katili Recep Ankaralı'ydı.Bu sezon bazılarının tetikçileri ise Engin Kennerman ve Murat Biricik oldu. Saha içi detaylara girilecek bir durum yok. İkinci maçta ve dördüncü maçtaki ince doğramaları herkes gördü.

Sonuç ne olursa olsun bu takımla her Galatasaray taraftarı gurur duydu. Efes maçında Furkan'ın kendini yerden yere atması,Sloukas'ın üçlüğü sonrası takım halinde isyan,Barcelona maçında skora isyan,CSKA maçının her anında verilen mücadele...

Onun için sizin öteki adınız "gurur" .

Jaka,Jamon,Gökselin,Tutku,Ender,Furkan,Andric,Shipp,Shumpert,Djedovic,Savovic,Songaila,Cevher,Evren, Kaptan Haluk Yıldırım,Koç Mahmuti !

Sizlerle gurur duyuyoruz!


Geçen sezon kaybedilen final serisi sonrası açılan pankart geçen sezonu olduğu gibi bu sezonu da özetledi: "Söyle ASLAN YÜREKLİ HOCAM hangi şampiyonluk sizin yüreğinizden daha büyük? "




20 Mayıs 2012 Pazar

Usta




En son yaptığı büyük iş 2006 Dünya Kupası'nda yarı finalde ülkesini finale, ev sahibi Almanya'yı ise üçüncülük maçına göndermesiydi.

Adı kadar büyük bir kariyerinin olup olmadığı hep tartışıldı. Kimileri kariyerinin ismi kadar büyük olmadığını, kimileri ise isminin kariyeri kadar büyük olmadığını düşünüyordu.

1993'te başlayan hikaye 2012'de Napoli maçının 70. dakikasında bitti.

İsmi,kariyeri hep tartışıldı.

Ama tartışılmaz olan onun gerçek bir "usta" olduğu idi.



16 Mayıs 2012 Çarşamba

Los Galacticos


Herkes arşivlesin diye.



90's






Hagi,Raul,Zidane,Kluivert,Lehmann..


Galatasaray,Real Madrid,Juventus,Ajax,Dortmund..


Hoşgeldin 90'lar.

Matadorluk Senin Neyine?

Adam gibi adam Mehmet Topal'ın matadorluk çabaları sırasında yaşadığı korku dolu anlar.


Baba

Hollanda'da De Graafschap küme düşüyor. Takımın orta saha oyuncusu Rogier Meijer saha ortasında yıkılmış kalmış, tribünden inen kızı Saar babasına doğru koşuyor ve minik eliyle omzuna dokunarak teselli etmeye çalışıyor. Olağanüstü bir futbol sahnesi.
(petitinyeri)



11 Mayıs 2012 Cuma

90's





Ne Böyle Sevdalar Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar



Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm.

Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni.

Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları.
İlhan Berk

10 Mayıs 2012 Perşembe

Nerede Kalmıştık?





Favori yok.

CSKA'nın kadrosu ağır basıyor.
Obradovic ile Pana'nın benchi ağır basıyor.
Diamantidis,Kirilenko özel adamlar.
Krstic,Teodosic'in ne yapacağı önemli.
Güzel adam Shved.

Siskauskas'ın en sevdiği maçlar topun el yaktığı maçlar.
CSKA'yı şampiyon yapacak maçlar Galatasaray ve Bilbao deplasmanı olabilir.
CSKA demişken Smodis vardı ne oldu ona?

Sato geçen yıl yarı finalde harika oynamıştı.
Büyük maçlara yürek koyan adam Mike Batiste.
Diğer yürek koyan adam Tsartsaris.
Logan'dan gelecek ekstra katkı önemli.
Kaimakoglou iki uçlu değnek.
Pana'nın Siskauskas'ı Jasikevicius.
GATE 13 faktörüyle Sinan Erdem, OAKA'ya döner mi? Döner.

Barcelona favori

Navarro,Huertas,Eidson Barcelona'nın özel adamları.
Navarro faktörü...
Lorbek fark yaratır.
Joe İngles, İpekçi'de çılgın atmıştı.
Fran Vazquez, Barcelona futbol takımındaki Pedro.

Navarro'nun karşısındaki adam Spanoulis.
Spanoulis de özel adam.
Sloukas garip adam.
İvkovic...
Hines her geçen tur vites arttırıyor.
Pero Antic ne işe yarar?
Gecevicius,Printezis,Papanikolaou,Sloukas çok parladılar,parlıyorlar.


İlk güne dair:

Pana-CSKA maçı merakla bekleniyor.
Olympiakos'un gençleri Barcelona'ya zorluk çıkarır mı?

Sevgilim Ben Şimdi





Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim
Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
"Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz".
Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere
O gülün yüzü gülmüyor sensiz
O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı
Hepten hüzünlü bu günlerde
Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye
Masada tabaklar neşesiz
Koridor ıssız
Banyoda havlular yalnız
Mutfak dersen - derbeder ve pis
Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş
Vantilatör soluksuz
Halılar tozlu
Giysilerim gardropda ve şurda burda
Memo'nun oyuncak sepeti uykularda
Mavi gece lambası hevessiz
Kapı diyor ki açın beni kapayın beni
Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi
Radyo desen sessiz
Tabure sandalyalardan çekiniyor
Küçük oda karanlık ve ıssız
Her şey seni bekliyor her şey gelmeni
İçeri girmeni
Senin elinin değmesini
Gözünün dokunmasını
Ve her şey tekrarlıyor
Seni nice sevdiğimi

Cemal Süreya

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Özel Adam

2011 Dublin finalinde tilki diye tabir edilen çok büyük ceza alanı golcüsü.


2012 Bükreş finalinde çok büyük golcü.


Gün geçtikçe daha da özelleşiyor.

Galiptir Bu Yolda Mağlup





9 Mayıs Bükreş finalinin kazananı endüstriyel futbola karşı saf altyapı ile karşı koyan Bilbao'dur !

Bu dökülen gözyaşlarının başka bir açıklaması olamaz.


90's





Bir İhtimal Daha Var


O da şampiyonluk mu dersin?

8 Mayıs 2012 Salı

Yersiz Bir Yazı (3) "Renkli Gözlü Adam"

Kış sertliğini yitirmiş kendini yavaş yavaş ilkbahara teslim ediyordu. Ali Sami Yen karakıştan kurtulup "Kutsal Mayısa "doğru yol almanın haklı coşkusu içindeydi. Sonuçta Ali Sami Yen için Mayıslar kutsaldı.

Şampiyonluk yarışı son hızla devam ediyordu. İlkbahar'a yaklaşan Ali Sami Yen havasını bilirsiniz. İlkbahar'a yaklaşan Ali Sami Yen gününe umutla kalkardınız, stada umutla giderdiniz,umutla girerdiniz. Televizyon başına bile umutla otururdunuz. Çünkü "Mayıslar" bizimdi.

Umut dolu şampiyonluk yürüyüşünde rakip Gençlerbirliği idi. Ali Sami Yen o gün gelin gibi süslenmemişti ama yine de Mecnun'u Galatasaray'a ev sahipliği yapmanın gururunu yaşıyordu. 

Onun içindir ki Kapalı'dan yeşil zemine balyozdan yumruklar iniyordu. 

Galatasaray kilidi ilk yarıda açamamıştı. Rakip zorluydu,şampiyonluk yolunda puan kaybetmeye kimsenin tahammülü yoktu. Kimse umudunu kaybetmemişti. Çünkü Mayıs geliyordu,Mayıs demek umut demekti,Mayıslar bizimdi.

Renkli gözlü adam soğuktu,yüzü pek gülmezdi,duygularını belli etmezdi. Renkli gözlü adam İlkbahar'a yaklaşan Ali Sami Yen akşamında iyi değildi. Kenara çağırılmıştı. Yüzü asıktı her zamanki gibi. Yerine giren adam Ali Sami Yen ilkbaharlarını kendisine adadığımız adamdı.

İlkbaharları kendisine adadığımız adam Renkli Gözlü Adam'ın yerine girerken koşarak ceza alanına yöneldi. Kapalı'nın sağ tarafındaki kale içine doğru sağ kanattan gönderilen topa ilkbaharları adadığımız adam oyuna girdikten 10 saniye sonra dokundu. O esnada renkli gözlü adamın oyundan çıktığı için arkası dönüktü. O dokunuş topu filelere yollarken Ali Sami Yen' Kapalı'sından yeşil zemine bir balyozdan yumruk daha iniyordu. Bu seferki daha gürültülüydü. Gürültüden olsa gerek Renkli Gözlü Adam arkasına döndü. Arkasına döndüğü an topu filelerde gördü. Dokunuşu yapan İlkbaharları adadığımız adamdı. Zaten kendisine İlkbaharları adadığımız gün yine Kapalı'nın sağ tarafındaki kalede Parken'e giden yolu açmıştı.

 İlkbahardı ama soğuktu. Klasik bir gündüzleri sıcak,akşamları soğuk bir ilkbahar akşamıydı. Ali Sami Yen'deki sıcaklık Kutsal Mayıs yaklaştığı içindi.

Çok az gülen,soğuk yüzlü Renkli Gözlü Adam bir çocuk gibi seviniyordu. Renkli gözlerindeki sıcak gülümseme ilkbahar akşamında Numaralı'nın altına bir güneş doğurmuştu.

İstanbul'da yaz yerini Sonbahar'a bırakırken Renkli Gözlü Adam, Parayı Seven Adam'a tercih edildi. İçinde sıcak bir gülümseme olan her hikayenin yaşadığı hazin sondu bu.

Çok kimse üzülmedi. Çünkü Parayı Seven Adam'ın ismi daha büyüktü. Belki de o yüzden parayı seviyordu.

Renkli Gözlü Adam az güldü, çok iş yaptı. 
Renkli Gözlü Adam az konuştu, çok iş yaptı.



Renkli Gözlü Adam 


Baharları Adadığımız Adam(Baharları Adadığımız Akşam)


Parayı Seven Adam (Renkli Gözlü Adamın Gidişi Sonrası)




Selam olsun sana Renkli Gözlü Adam.

       Vefa sadece İstanbul'da bir semt adı değildir.



Nedir bu normal?





Önce şunu okudum. Hadise'den:

Ya nazara geliyo, ya mezara gidiyo
Gerçek şu ki; aşkın ömrü var
Savaşmazsak eğer

Çabamı göremiyo, hazıra konuyo
Kıpırdamıyo kalbimi kırıyor ve
Büyüsü bozuluyor

Ne desem olmuyo olmuyo
Sabrımı artık zorluyo
Aşkından bıktım kalemi kırdım
Mecburen söyle birkaç cümle

Yaydan çıkan ok geri dönemez
Kimse kararımı değiştiremez
Ben daha başka ne söyleyeyim?
Mesajımı almıştır o 



Sonra bunu okudum. Bulutsuzluk Özlemi'nden:


Zefir radyoları var ya
Biriket duvarlardaa
Sesini duydum onlardan
Sarındım akçora gömleğine
Uyu dedin uyudum
Devam et dedi muavin
Yolda güneş yükseliyordu
Güneye giderken
Solda güneş yükseliyordu
Güneye giderken
Sararmış tütün tarlası
İlerde beyaz yaşmaklı
Al basmadan giysiyle
kadınlar çalışıyorlar
Yüce dağlar karşıda mor
En yükseği en önce gördü
Solda güneş yükseliyordu
Güneye giderken
Solda güneş yükseliyordu
Güneye giderken
Küçük bir çocuk
Yeni uyanmış gözleri mahmur
Muavin de çocuktu
Fakat
Uykusuzdu bağırırken
Solda güneş yükseliyordu
Güneye giderken
Solda güneş yükseliyordu
Güneye giderken
Bir köy var çok uzakta
Beyazdan minaresi
Kırmızı damlı evleriyle
Köyümüzdür varmasak da
Yanımda oturan belli ki oradan
Bana biraz yandan baksa da
Solda güneş yükseliyordu
Güneye giderken
Solda güneş yükseliyordu
Güneye giderken



Sonra oturdum saygı duydum. 
Sonuçta şarkı sözlerinde Ege'yi betimleyen adamlardan bahsediyoruz.


Yazı sonu cümlesi yine Bulutsuzluk Özlemi'nden:  
"Ooo biri anlatsın hemen nedir bu normal? 
Ooo canım sıkılıyor artık yoksa ben miyim anormal? "

Kanun Önünde





Kanun önünde bir kapıcı durmaktadır. Bu kapıcıya taşradan bir adam gelir, kanundan içeri girmek ister. Ama kapıcı, kendisini şimdilik içeri koyveremeyeceğini söyler. Adam düşünüp taşınır, ileride girip giremeyeceğini sorar: 'Belki', der kapıcı 'ama şimdi giremezsin.' Kapı her zamanki gibi açık durduğundan ve Kapıcı o sırada kenara çekildiğinden adam eğilir ve kapıdan içeri bakmak ister. Bunu fark eden Kapıcı gülerek der ki: 'Madem bu kadar istiyorsun, olmaz dememe aldırma, bir dene bakalım. Ancak unutma ki, ben güçlü bir kapıcıyım ve kapıcıların da yalnızca en küçüğüyüm. Ama her salon başında bir başka kapıcı vardır, biri de ötekinden güçlüdür. Daha üçüncüsünü görmeye ben bile dayanamam.' Taşralı adam böylesi güçlüklerle karşılaşacağını ummamıştır. Nihayet 'kanun kapısı herkese ve her vakit açık bulunması gerekir', diye düşünür. Ama üzerindeki kürk paltoyla Kapıcı'yı daha bir dikkatle süzüp onun iri ve sivri burnunu, uzun ve seyrek kara tatar sakalını görünce, en iyisi giriş iznini koparıncaya kadar beklemeye karar verir. Kapıcı bir tabure uzatır adama ve onu kapının yanıbaşına oturtur. Günler ve aylar boyu burada oturur adam. Pek çok kez içeri koyverilsin diye uğraşır, yalvarıp yakarmalarıyla usandırır Kapıcı'yı. Kapıcı, adamı sık sık küçük çapta sorgulamalardan geçirir; ona yeri yurdu ve daha başka konularda sorular sorar, ama büyük kişilerinki gibi bir kayıtsızlıkla sorulan sorulan sorulardır bunlar ve her sorgulamanın sonunda Kapıcı, adama henüz kendisini içeri koyveremeyeceğini yeniden açıklar. Bu yolculuğa koyulurken yanına bir sürü şey alan adam, Kapıcı'yı rüşvetle kandıracağım diye, pek değerli olmalarına bakmayarak bunların tümünü çıkarır elden. Hani Kapıcı verilenlerin hepsini alır, ama bir yandan da: ' Bunları alıyorum ki, bak şu yola da başvuracaktım, unuttum sanmayasın' der. Taşralı Adam yıllar yılı, neredeyse aralıksız, gözetler durur Kapıcı'yı. Öteki kapıcıları unutur da bu ilk kapıcıyı kanundan içeri girmesine tek engel gibi görür. Onu karşısına çıkaran uğursuz rastlantıya ilk yıllar yüksek sesle lanetler savurur; derken yaşlanır giderek, kendi kendine homurdanıp söylenir. Zamanla çocuklaşır ve yıllar yılı Kapıcı'ya bakıp dururken, onun paltosunun kürk yakasındaki pireleri de keşfettiğinden, pirelere bile kendisine yardım etmeleri, Kapıcı'nın gönlünü yapmaları için dil döker. Sonunda gözlerinin feri zayıflar; çevresinin gerçekten mi karanlığa gömüldüğünü, yoksa sadece gözlerinin mi kendisini yanılttığını bilemez olur. Ama buna karşılık bir parıltı fark eder karanlıkta; öylesine bir parıltı ki, bütün görkemiyle kanun kapısından dışarı vurmaktadır. Artık pek bir ömrü kalmamıştır adamın. Ölmeden önce, kapı önünde geçen bütün zaman içindeki yaşantıları kafasında toplanıp şimdiye kadar Kapıcı'ya sormadığı bir soruya dönüşür. Giderek taşlaşan vücuduyla doğrulup kalkamadığından, Kapıcı'ya el eder. Aradaki boy farkı zamanla Taşralı Adam aleyhine bir hayli değiştiğinden, adama doğru iyice eğilmek zorunda kalır Kapıcı: 'Hala nedir öğrenmek istediğin bakalım? ' diye sorar. 'Amma da açgözlüymüşsün!' der. Adam bunun üzerine: ' Benim bildiğim herkes kanuna varmak için çaba harcar. Peki, nasıl oluyor da, bunca yıl benden başkası girmek istemedi bu kapıdan?' diye sorar. Kapıcı, adamın artık son anlarını yaşadığını görür. Onun gittikçe sağırlaşan kulaklarına sesini işittirebilmek için var gücüyle haykırır: 'Bu kapıdan senden başkası giremezdi, çünkü yalnız senin içindi kapı. Gideyim de kapayayım artık.'

Franz Kafka



Dipnot: Kapı içten açılır.

Hayatı Umut Sarıkaya Tadında Yaşamak


Ayrıntılarda kaybolmaktır.

Göğe Bakma Durağı





İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım



Turgut Uyar

7 Mayıs 2012 Pazartesi

17



Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük kadın sporcusudur. Herhangi bir rengin şakşakçılığını yapmadığı için değeri 50 yıl sonra anlaşılır.

Canlı izlemek, daha da izleyecek olmak büyük şans.

Korkarak Vinç









n'olur bir bebek alalım oyuncakçıdan
karnına bastıkça "bi dakka" desin,
şeye gidelim, içaçan'a, ordan dönünce
ikinci ev çıksın karşımıza, soldan.
amerika aile dramlarını işleyen filmler vardır,
taşra illerinde geçer, falan;
bir sürü de ev vardır seyrek seyrek
öyle bir evin kapısından girelim:
kader sokak, 13/2
adresim oldun benim,
biliyorsun bunu değil mi?


***


alınyazım oldun
(n'olur alalım)
korka korka çaldım kapını
(bir bebek alalım)
ne yapayım sevdim seni
("bi dakka" desin)
eline ayağına düştüm
(karnına basınca desin)
sensin artık ne varsa:
aşktı, kavgaydı, uzak yerler özlemiydi
(alalım, n'olur, bir bebek
gözlerinde bizim bakışımız olsun)
kan-revan sevişelim
s. hanım, n'olur, gelmesin
tutarsızlık deme bir daha
bizim sigaralarımız birbirini tutmuyor
bir bebek alalım çarşıdan
çay kahve içsin
çay dedim de aklıma geldi
şeker eksiği giderilsin;
sigara dedim de aklıma geldi
sigara bas parmağıma
yansın parmağım cızz! desin
benim ceketim askıda
böyle yıllarca beklesin
gömleğin eteğinin içinde
yüzyıllarca...
çamaşırlarımız tutkuyla çıkarılmış
aşkla sıyrılmış çamaşırlarımız
dört kat çimenin üstünde
ve çarpınan bedenlerimizin altında
ve yaşlı, hoşgörülü aynanın karşısında
ve saatimi mutlaka çıkarmalıyım bundan böyle
ne diyordum, işte çamaşırlarımız
dalgalanan etimizin altında
ezilsin böyle binyıllarca
bir kokun var senin: iksirdir
yaptığın çay iksirdir
içindeyken senin, ne içindeyim
birtakım yapraklar içindeyim
(n'olur al bir bebek çarşıdan
maltepe desin
kahverengi desin
yumurta desin
bir sınır hediyesi desin)
geldim işte vurdum kapıyı
birdenbire seni!
sessizce
güvenli ama hüzünlü
hüzünlüyse de güvenli
bir orman perisi gibi
bir ağaç gibi, dalını
nereye uzatacağını bilen.
sonra iki yudum konyak
koltuklar sadakat dolu
sehpanın sarılışı ise
sanma ki başka şeyden
sevinçten, yavrum,
sevinçten sevinçten
vinç! diye öter sevinç kuşu
n'olur al bir bebek
karnına basınca vinç! desin
basmayınca da vinç! desin
ben böyle düşünüyorum
senden ne haber?




Cemal SÜREYA

6 Mayıs 2012 Pazar

Yersiz Bir Yazı (2)


Koca bir hikayeyi tek bir karede anlatmak için usta bir fotoğrafçı olmaya gerek yoktur bazı durumlarda. O durumu içten hissedin yeter. Gerisi hissettiklerinizi yazmak bu kadar basit.

Koca bir sezonun hikayesi bu fotoğraf. Arama motoruna "Taurasi-Galatasaray" yazdığınız zaman göreceğiniz fotoğraflar hepsi aynı tip. "Ver topu Taurasi'ye atsın" .Sezonun hikayesi fotoğrafını seçerken zorlanmadım ilk fotoğrafı seçtim. Sezonun hikayesi mi? "Ver topu Taurasi'ye atsın".

Çok yoruldun. Son maçtaki 39 dakika 57 saniye senin değil koçun ayıbıydı. Çok yoruldun.

Giderken "Kalbim burada kalacak" demiştin. Senin kalbin burada kalır mı bilmiyorum ama bizim kalbimiz bundan sonra hep seninle Aslan Yürekli Taurasi !

Pişman mısın?

Satılmışlar'ın Süper Hikayesi

İlkbahar cumartesisinde gelen sel aslında habercisiymiş her şeyin.O ilkbahar cumartesisinde İstanbul'un en güzel yerinde Hüseyin Göçek'in ellerinden inen top inatla sekmek istemiyordu.Her şey o ilkbahar cumartesisinde başladı.

O cumartesi ertelenen maç ile birlikte Süper Final'deki ilk düdük Kadıköy semalarından duyuluyordu.İlkbahar cumartesisinden sonraki ilkbahar pazarı cumartesiye inat bütün aydınlığıyla içimizi ısıtıyordu. Fenerbahçe, Trabzonspor engelini 2-0 ile geçerken Zokora-Emre kavgası ve ırkçılıkla Süper Final'de ilk defa yüzümüz kızarıyordu. Zokora-Emre arasında tatlıya bağlandığı söylenen bu olay maç sonu Trabzonspor yönetiminin olayı öğrenmesi ve oyuncuya yaptığı baskıyla gün yüzüne çıkıyordu.Ayıp Emre'nin ayıbıydı. Zokora saha içinde başka,saha dışında başka konuşmuştu. Yüzümüz kızardı. Türk futbolunun geldiği son nokta burasıydı, daha ne olabilirdi? En azından biz öyle düşündük.

"Daha ne olabilirdi?" sorumuz ertesi gün İnönü'de sahaya inen taraftarlarla cevabını buluyordu. Zokora'ya yapılan ırkçılığın üzerinden daha bir gün geçmeden Beşiktaş taraftarı Eboue'ye benzer ithamlarda bulunmuş,üstelik saldırmak için sahaya inmişti. En azından artık Türk futbolunun geldiği son nokta burası olmalıydı. 

Oluşturulan suni gerilimin fizik olarak tükenen,mental olarak tükenme noktasına gelen futbolcuları etkilememesini düşünmek aptalca olurdu.

Adı süper olan bu safsatanın ikinci haftasında olayın Trabzon ayağı sakin geçmişti. Trabzonspor bayan ve çocuk taraftarıyla Beşiktaş engelini Halil ile geçerken gözler İstanbul'daydı. Kazanırsa büyük bir avantajı yakalayacak olan Galatasaray'ı, Fenerbahçe akıllı bir oyunla ekarte etmişti. Fatih Çalışkan'ın ölümüyle süper final ilk canını oluyordu. Rantçılar'ın "Kalp dayanmaz!" sloganı gerçeğe dönmüştü.Şimdi bütün hikaye baştan yazılacaktı.Futbolun kirli elli para babaları orgazm purolarını yaktılar.

Süper finalin ilk iki haftasında Fenerbahçe'nin puan farkını 2'ye indirmesiyle ortam iyice geriliyordu. Arena'daki maç sonrası Stoch ve Mehmet Topuz'un yaptıkları ipleri koparıyor,Alex efendiliğiyle yine bütün takdirleri topluyordu.

3.haftaya "satılmış" etiketi damga vurdu. Haftanın "satılmış" apoleti takılan takımları Trabzonspor ve Beşiktaş idi. İnsanlar üç hece sekiz harflik bir kelimeyle saha içinde ve dışında emek verenlerin emeklerini çöpe atmışlardı. Satılmış etiketi hem o takıma hem de o takımı mağlup eden takıma atılmış bir çamurdu. Süper finalin süper taraftarları 3.haftayı bütün takımlara çamur atarak geçirdiler. Kadıköy'de sahaya giren çocuk bazı kişiler tarafından Galatasaraylı olmakla itham ediliyordu. Çünkü onun üstünde Fenerbahçe'ye ait hiçbir şey yoktu. Sanırım hepimiz şizofrenleşmiştik.

3.haftanın "satılmış" takımı Trabzonspor 4.hafta Galatasaray'a çelme takarken diğer "satılmış" takım Beşiktaş, Fenerbahçe'yi deviriyordu. Bu hafta hocaların haftasıydı. Fatih Terim ve Şenol Güneş'in söylemleri bu haftaya damga vuruyordu. Galatasaray maçındaki olaylardan dolayı seyircisiz oynama cezası alan Beşiktaş'ın bayan taraftarlarının maç içindeki 6 dakikalık küfürü ironikti.

5.haftaya girmeden önce Şenol Güneş'in ve Sadri Şener'in söylemleri hali hazırda taraftarlığı holiganizmden ibaret sanan Trabzonspor taraftarını tetikliyordu. Maç öncesi takım otobüsüne yapılan saldırı hala akıllardayken  Zokora-Emre olayları yine yüz kızartıyordu. Kadıköy ayıbının rövanşını Zokora Trabzonda yaptığı faullerle alıyordu. Yönetici ve futbolcular rakibi tartaklarken,otobüs şoförü otobüsten kaçıyordu. 

Ülkeyi tam bir kaosa götüren bu safsatanın şampiyonu aldığı 3 can ile Lig TV olmuştu.

Sanırım artık futbolumuz bitmişti.

Dahası mı?

Yüzümüzde kızaracak yer kalmadı.


5 Mayıs 2012 Cumartesi

Yersiz Bir Yazı

Sezon bitmiş,onlar tatildeyken onlar tatildeyken beni aklıma seni getiren  düşünce ile buralara bir şeyler yazıyorsam o özel şeylerden biri de sen olmalısın düşünce aynı...

Büyük şairin affına sığınarak dizelerde ufak bir oynama yapıyorum: Seni izlemek güzel şey ümitli şey dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey.


Ayrılsaydın şaşırmazdım. 
Daha önemlisi kızamazdım. 


Semione'deki heyecanları sende yaşamak...
Bir sene daha seni izleyecek olmak ne güzel şey...






Son olarak Galatasaray YK erkek voleybol takımının başına geçen güzel insan Dragan Nesic'i de unutmadık.